Tatlısu'dan herkese günaydıııııııııın!
Cuma
akşamüzeri başlayan oldukça trafikli ve uzun bir yolculuğun sonunda işte bir
defa daha Tatlısu’dayız. Çocukluğumun bütün tatilleri Marmara Adasında
geçtiğinden midir bilmem Marmara Denizini, iklimini ve bitki örtüsünü şimdiye
dek gördüğüm her yere tercih ederim. Sıcaktır ama bunaltmaz; eser ama uçurmaz;
denizi ferah, insanları samimi ve naiftir. Gerçi Türkiyemin her köşesi
birbirinden güzel, tüm insanları temiz ve dost canlısıdır, ama yine de ben
buraları bir başka severim.
Sabah güneş
doğarken ortalığı tatlı bir serinlik kaplar. Henüz gözlerinizi açmada uzaktan
uzağa balıkçı teknelerinin pata pata pata seslerini duyar, bu akşam balık
yiyelim, diye düşünürsünüz. Buralarda balık bol ve çeşitlidir çünkü. Hatta
benim gibi 70’li yılların sonlarını dahi hatırlayan şanslı kuşaktansanız,
balığın yanında karidese de doyulan o mükellef yaz sofralarını yaşamışsınız
demektir. Çocukluğumda Marmara Adasında öyle çok karides çıkardı ki annem o
güzellikleri haşladıktan sonra yarısını ayıklarken yer, diğer yarısıyla da
karidesli pilav ve karides salatası yapardık. Elbette midye tava ve midye
dolması da o yılların Marmara’sında bol bol bulunurdu.
Balık deyince
yoldan çıktım :) Ne diyordum? Evet, henüz gözlerinizi açıp balıkçı motorlarını
duyarsınız; üstelik gece iyi uyuduğunuz için muhtemelen zaten uykunuzu
almışsınızdır. Kalkar kahvaltınızı hazırlarsınız. Marmara’nın her köyünde şirin
mi şirin bir ekmek fırını bulup köy ekmeğinizi tedarik edebilirsiniz. Üzerinde
unuyla, sıcacık ekmeğinizi bir gazete kâğıdına koyup kucağınıza alır, evin
yolunu tutarsınız. Yolda köylünün bahçesinden toplayıp getirdiği taze
domateslerden, küçücük yeşil biberlerden, kıtır kıtır salatalıklardan alır;
sofranızı neşelendirirsiniz.
Marmara’nın
zeytini boldur. Ben, yetiştiricinin kendisi için ürettiği ve küçük cam
şişelerde sattığı rengi yeşile çalan zeytinyağını çok severim. Tadı, alışık
olmayan için başlangıçta biraz zorludur. Ama zamanla o keskin kokuya alışır,
hatta onu arar olursunuz. Bir de üzerine kırmızı biber ile Marmara Adasının
dağlarında yetişen, adalılar tarafından toplanıp kurutulan o güzelim kekiğinden
ektiyseniz... yeme de yanında yat!
Benim
çocukluğum reçel ve bal yönünden de zengin geçmişti. Annem, halam ve anneannem
çok güzel reçel yaparlardı. Yazın Marmara Adasına gittik mi, hemen kayısılar,
vişneler, çilekler kaynatılırdı. Bütün bu güzelliklere bir de köy yumurtasını
eklerseniz, artık bu yazıyı sonlandırıp mutfağa
koşmanın zamanı gelmiştir.
Resimler mi?
Onlar bir dahaki ‘post’ta…
Neşeyle
kalınız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder